CAM TAVAN SENDROMU
A-
A+
Bir şeyin imkânsız olduğuna inanırsanız, aklınız bunun neden imkânsız olduğunu size ispatlamak üzere çalışmaya başlar. Ama bir şeyi yapabileceğinize inandığınızda, gerçekten inandığınızda, aklınız yapmak üzere çözümler bulma konusunda size yardım etmek için çalışmaya başlar. (Dr. David J. Schwartz)
Biliminsanları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiklerini görürler. Birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar. Metal zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışırlar ama başlarını tavandaki cama çarparak düşerler. Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplarlar, tekrar başlarını cama vururlar. Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engellediğini anlamakta zorluk çekerler. Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıpla(ya)mamayı öğrenirler. Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır. Zemin tekrar ısıtılır. Tüm pireler eşit yükseklikte, 30 cm zıplarlar! Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkânları vardır ama buna hiç cesaret edemezler. Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı hayat dersine sadık halde yaşarlar. Pirelerin isterlerse kaçma imkânları vardır ama kaçamazlar. Çünkü engel artık zihinlerindedir. Onları sınırlayan dış engel (cam) kalkmıştır ama kafalarındaki iç engel (burada 30cm’den fazla zıplanamaz inancı) varlığını sürdürmektedir.
Bu deney canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini göstermektedir. Bu pirelerin yaşadıklarına ‘cam tavan sendromu’ denir. Psikolojide cam tavan sendromuna ‘öğrenilmiş çaresizlik’ adı verilir… Öğrenilmiş çaresizlikte, yenildiğine uzun süre inanırsan sonunda yenilgi bir gerçek olur. Öğrenilmiş çaresizlik içerisinde olmak sonuçta atalet durumunu oluşturur. Atalet fizik biliminde “eylemsizlik hali” kişisel gelişim terminolojisinde ise amaca yönelik eyleme geçememedir…
Ataleti oluşturan inanç ve düşünceler şunlardır:
* Değişmezlik inancı: Böyle gelmiş böyle gider.
* Etkisizlik inancı: Bu işe yaramaz ki.
* Gereksizlik inancı: Yapsam ne değişecek ki.
* Yararsızlık inancı: Bunu yapmanın hiçbir faydası olmaz.
* Erteleme inancı: Bunu daha sonra yaparım.
* Kontrolsüzlük inancı: Bunu yapmak benim elimde değil ki.
* Yetersizlik inancı: Ben kim oluyorum, bu işi yapamam ki.
* Mükemmeliyetçilik inancı: En iyisini yapabilecek seviyeye gelinceye kadar hiçbir şey yapmamalıyım.
* Başarısızlık beklentisi: Ben bu işi yüzüme gözüme bulaştırırım.
Yaşamımızda çıkardığımız öğrenilmiş başarısızlık dersleri üç şeyi unutmamıza neden olur.
* Daha büyük hayatı hayal edebilmeyi,
* Bir daha deneme cesaretini,
* Daha fazlasını başarabilme özgüvenini.
Kişinin kendine koyduğu sınırın üzerine çıkamaması durumu: Uzunca süre aynı şekilde çalışmış, sınırlarını zorlamamış kişiler kendi koydukları sınırlar kadar çıkabiliyorlar. Bu sendrom kişide yetersizlik duygusu uyandırıyor. Bir insanın gelebileceğine inandığı en üst nokta, onun cam tavanıdır. Cam tavanınız hayallerinizin tavan yüksekliğini gösterir. İnsan inandığına denktir. Yapabileceğini düşündüğü kadardır…
Cam tavan, tükenmişliğin yanı sıra bir yandan bedensel, diğer yandan zihinsel engeller hem kişiyi hem de çevresindekileri etkiliyor. Sendrom kişileri sadece zihinsel olarak etkilemiyor, stresi vücudu da vuruyor. Halsizlik, yorgunluk, bazılarında kilo kaybı veya tam tersi olarak kontrolsüz kilo alışı, mide, bağırsak, sindirim sisteminin bozulmasına sebep olabiliyor.
Kısacası, beyin düzgün çalışmadığı zaman bu durum diğer organları da etkiliyor…
Öğrenilmiş başarısızlık ve ataletten kurtulmanın ilk koşulu farkına varabilmek ve eyleme geçmek için özgüveni yeniden kazanmaktır…
Demek ki çaresizseniz çare sizsiniz! İnsan inandığına denktir. Yapabileceğini düşündüğü kadardır… Yaşantıya dönüşmemiş bilgi, gerçek bilgi değildir. Bilmek uygulamaktır. Bilmek, vicdan ve sorumluluktur. Herkesin suskun olduğu bir ülkede özgürlüğün varlığı tartışılır. Kendinin ne olduğunu bilirsen seni bilmeyenlerin, hakkında ne dediklerinin önemi kalmaz. Sevmeyerek baktığı bir şeyde güzellikler görmesi zordur insanın. Sevgiyle baktığında ise en sıradan şeylerdeki gizlenmiş güzellikleri görebilir. İnanırsak başarırız. Ve hiçbir şey için geç değildir.