SON DAKİKA
Ali Özdemir

Fesat Virüs Yuvamıza Giremez

Fesat Virüs Yuvamıza Giremez
A- A+

Ellerüni onat yu (Ellerini yıka). 

Galebeliğe girme (Kalabalığa girme).  

Selâmı uzakça vir (Uzaktan selamla).   

Eyü yi vü eyü iç (Yeme ve içmeye dikkat et).  

Haste isen yatıvir (Hastaysan evde yat).  

Taşra çıkma, yüzin ört. (Dışarı çıkma, yüzünü ört). 

Biiznillah nesne tokunmaz (Allah'ın izniyle hastalık bulaşmaz). 

                                                               Sabuncuoğlu Şerefeddin 

 

“Salgın” diyorlar. Biraz daha yabancı dil hayranı olanlar “pandemi” deyip duruyor. İlkbahardan beri TV izlemekten de usandım. Gazete okumayı da azalttım. Yer-gök virüs oldu. Sosyal medya çöplüğü de ulema, uzman, otorite ile doldu. Temel eğitim okulunu zor bitirmiş, dilekçe bile yazamayan toramanlar başımıza COVID-19 uzmanı kesildi. Bu satırları okurken sizin de içinizde bir kızgınlık oluşacak belki de...

İçinden geçtiğimiz garip yılın Mart ayının ortasıydı. Kamuya ait bir sağlık merkezinden koruyucu maske talebi söz konusu oldu. Her personel izinde. Atölyedeki dikiş makineleri çalışmaya hazır. Ama dar mekânda 10’a yakın kişiyle çalışılması îcap ediyor.

Öncelikle, ince ama sık dokunmuş kumaştan bulmalıydık. Web üzerinden biraz tetkik yaparak B ilindeki bir tekstil fabrikasında maske üretimine başlanıldığını öğrendim. Hemen 100 km’lik yolu katettim. Tesiste beni düzgün giyimli ve kibar bir hanım görevli karşıladı. Elime ekşi kokulu dezenfektandan sıktı.

“Ben yetkiliyi çağırayım” dedi. Bir süre sonra 60 yaşlarında yüzü gözü buruş buruş olmuş bir adam geldi. Beni iyice inceledi. Kartvizitimi ve eğitimci kimliğimi önüne koydum. Durumu anlattım. “Parasını ödemek şartıyla acilen ince maske kumaşına ya da biraz maskeye ihtiyacımız var” dedim. Yüzünde bir gram nur olmayan paragöz adam ekranı kir kaplı telefonunu yüzüme doğru tuttu. “Sizde maskeyi yapacak böyle otomatik makineler var mı?” dedi. Videoya baktım. Uzakdoğu ülkelerinin birinin malı olduğu belli olan bir makine kumaşı kıvıra kıvıra dikim yapıyordu.

Sonradan zengin olan bir zat olduğu her hâlinden belli, buruşuk gömlekli adama ters ters baktım. “Bizim böyle makinelerimiz yok. Okuldaki mütevazı dikiş makinelerinde basitçe maske üretip hastaneye vermek istiyoruz” dedim.

İtici vaziyetli adam, “Şehir merkezinde filanca iki eczanede var. Gidip oradan alın. Size kumaş da maske de veremem” dedi. Kendimi hırsız, dolandırıcı, vurguncu gibi hissettim. “Peki, öyle olsun. Bugünün yarını da var. Allah sizin bu tutumunuzu görüyor. Yaptığınız hiç uygun bir tutum değil. Ben size kimliğimi gösterdim. Kartımı verdim. Kurum olarak amatörce bir üretim çalışması yapmak istiyoruz” dedim.

Vasat kişi iyice ukalalaştı. “Polisi arayacağım. İlçenizin Kaymakamını arayacağım. Sizi şikâyet edeceğim vb.” dedi. Şaşırdım. Ortada bir suç yoktu. Gasp yoktu. Hakaret yoktu. Sadece kumaş ya da maske satın almak istediğim hâlde, ukala patron ya da tesis yetkilisi şahıs saçmalamaya başlamıştı.

Fesat niyetli şahsın dünya görüşünü, paraya tapıcılığını az çok tahmin etmiştim. İlerleyen günlerde web üzerinden fesat niyetli yapılarla bağlantılı olduğunu öğrenince pek yanılmadığımı fark ettim...

10 km yol daha gidip şehrin çarşısına vardım. 2 eczaneye uğradım. “Tanesi 3,5-4 TL ama şu an elimizde hiç yok dediler.” Bir yıl önce 50 adedi 5-6 TL olan basit bez parçasının nasıl olup da 175-200 TL olabildiğini havsalam almadı.

Depresif duygularla eczanelerden ayrıldım. Başka bir yerde eczacı kalfası olarak çalışan tanıdığıma “vaziyeti” anlattım. “X elektronik malzeme firmasında maske var ama sana satmazlar/vermezler. Araya L Bey adlı elektronikçi tanıdığını sokarsan belki alabilirsin” dedi.

Hemen L Bey’e ulaştım. X firmasına telefon etti. “Gelsin 1 kutu verelim” dediler. Alelacele oraya gittim. Kavruk yüzlü genç bir adam tezgâhın üzerine sabun kalıbı büyüklüğünde bir kutu koydu. “175 TL” dedi. Çaresiz parayı ödedim. Paketin ağırlığı sanırım 30 gram kadardı. Bu paraya mâkulünden 7 gömlek ya da 10 tişört alabilirdim.

Kuş kadar hafif bir kutuyu bu derece fâhiş fiyata satan elektronik ürün firmasının sahipleri de fırsatçı tiplerdi. 175 TL’yi aldılar ama fatura ya da fiş de vermediler. Bu dünyada ya da ahirette bunun hesabını mutlaka vereceklerdir.

Umduğumu bulamamıştım. 100 km yol yapıp ilçeye geri döndüm. Personelimizden birkaç kişi dikiş makinelerinin başına oturmuşlardı. Elimizde var olan muhtelif ince kumaşları kullanarak maske üretmeye başladık. Bir iki gün sonra başka bir tedarikçiden epey kumaş edindik.

Kimimiz kesiyor, kimimiz dikiyor, kimimiz çay dağıtıyor, kimimiz ise ütüleyip paketliyordu.

Akşam üzeri 175 TL’ye alınan, içinde âdî maske bulunan kutuyu ve kendi yaptıklarımızı hastanenin yöneticisine teslim ettim.

Cankurtaran sürücülüğünden hastane müdürlüğüne sıçramış, Türkçeyi yarım yamalak konuşan tepeden bakışlı zat “Bunlar hiç olmamış. Maskenin bir köşesinde ince tel de olmalı. Bunu takanın burun kısmında açıklık oluşmamalı” diye homurdandı. İçimden sessizce “Önce bir teşekkür et be adam” dedim. Ortamı çok germemek için “Sayın Müdürüm siz bize örnek sunun. Aynısını yaparız. Bizim personelimiz bu işin eğitimini almış, deneyimli kişiler” dedim.

Hiç bir şekilde tıp, hijyen, etik, görgü bilgisi olmayan zat hastanenin bir odasında iki hemşirenin ev tipi dikiş makinesinde hazırladığı telli maskeden 1 tane numune verdi. Okula gittim. Tekstil atölyesinde çalışmakta olan, işin uzmanı öğretmenlere durumu anlattım. “Peki öyle olsun. Onların istediği biçimde de yaparız” dediler.

Ana akım medya virüsü “kıyamet” gibi yansıttığından 1 hafta boyunca atölyede stres altında, korkarak çalıştık. Esasında bu gereksiz bir korkuydu. İsveç hayatı hiç durdurmuş bile değildi. Biz çok panikledik. Çok demoralize olduk...

Neyse, 2-3 gün boyunca ürettiğimiz “telli” maskeleri tekrar hastane müdürü olan kibirli zata götürdük. Minnettar olmak bir yana, “Bunlar yine olmamış. Biz artık maske istemiyoruz. Kendimiz hastane bünyesinde dikim yapacağız vb.” dedi. Yutkundum, bir söz etmedim…

Bağlı olduğum Kurumun üst amirini telefon ile aradım. Durumu anlattım. Bir yorum getirmedi. Sadece “Bilgileri aldım. Takip ederim vb.” dedi.

Hastaneden ayrıldım. Atölyede çalışan mesai arkadaşlarıma durumu anlattım. Üretimi biraz azalttık. 1-2 gün daha çalışıp yaptıklarımız Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına hibe ettik...

50 adet kıytırık maskeyi 175 TL’ye satan fesat firmayı geçtiğimiz Nisan ayında CİMER’e yazılı olarak bildirdim. Yaklaşık 20 gün kadar sonra Devletin ilgili biriminden bilgilendirme niteliğinde bir cevap geldi. Yazıda kısaca “Gereği yapılacak” deniyordu…

O tedirgin ve karanlık günlerde fahiş fiyata maske satan firmanın sahibinin birisini geçen hafta sıklıkla gittiğim B ilinde lüks arazi aracını sürerken gördüm. Virüs onlara epey yaramış görünüyordu...

Temizliğe, fiziksel mesafeye, maske kullanımına azâmî düzeyde riayet edersek virüsün yuvalarımızı perişan etmesini azaltabiliriz…

Dinimiz, geleneklerimiz bize her zaman temiz olmayı, tozlu, kirli, kalabalık yerlerde durmamayı tavsiye eder.

1465 yılında, yani bundan 555 sene önce Kitab-ı Cerrahiyetül Haniyye adıyla 420 sayfalık bir kitap yazmış olan Amasyalı ceddimiz olan Sabuncuoğlu Şerefeddin (1386-1470) Efendi bize şöyle sesleniyor: “Ellerüni onat yu (Ellerini yıka). Galebeliğe girme (Kalabalığa girme). Selâmı uzakça vir (Uzaktan selamla). Eyü yi vü eyü iç (Yeme ve içmeye dikkat et). Haste isen yatıvir (Hastaysan evde yat). Taşra çıkma, yüzin ört. (Dışarı çıkma, yüzünü ört). Biiznillah nesne tokunmaz (Allah'ın izniyle hastalık bulaşmaz).”

COVID-19’un dirliğimizi, düzenimizi, yuvamızı bozmaması için Sabuncuoğlu Şerefeddin’i dinlemekten başka çaremiz yok görünüyor…

Hayat aslında uzun bir öyküdür. Akıl ve ilim ile yaşanırsa güzel bir şekilde sürer ve biter…

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Ali Özdemir yazıları

  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •  
  •