SİYASETE GİRENLER ÇOK NİTELİKLİ OLMALI
1980 yılından bu yana yerel ve ulusal çaptaki siyaset dünyasını takip etmeye çalışıyorum. Belediye meclislerine ve Millet Meclisine giren insanların yüksek görüşlü, alanında uzman, ülke sorunlarına vâkıf olması en büyük temennimizdir.
1983 yılından bu yana Bolu ilinden seçilerek meclise girmiş olan isimlerin yüzde 90’ının bir vizyonunun (ferasetinin), misyonunun, idealinin, projesinin, yasa teklifinin olduğunu da göremedim. Bolu’dan seçilip Meclise gidenler birkaç sene orada oturup emekli olarak ballı maaşlara ve ekstra ayrıcalıklara sahip olarak aramıza döndüler. 2 yılda emeklilik 215 ülkenin hiçbirinde yok.
Süreç içinde küçük şehirden Meclise gidip Bakan olanlar da var. Ama bunların da hiçbir özgül ağırlığı olmadı. Bolu’nun İzzet Baysal’ı olmasaydı Ardahan, Kilis, Bayburt gibi ıssız kalacaktık.İldeki malum üniversitede(?) yüzlerce akademisyen çalışıyor. Ancak ülke çapında ses getiren bir projelerinin, eserlerinin, kitaplarının olduğunu hiç göremedim. Bu kurum yıllarca CIA ajanı olan bir sahte dini yapının kalesi olarak görev ifa etti. Son birkaç yılda atanan yöneticilerin vizyonuyla, kalite çıtasında bir yükselme olduğunu da görmüyorum. Çok kızanlar olacak ama akademisyenlerin ülke ya da dünya çapında kaynakça olarak kullanılan bir eseri de yok. Hiçbir vasfı olmayan, “partiden onaylı” kişiler asistan, öğretim görevlisi olarak işe alınmakta… Halbuki üniversitenin fiziki yapısı ülkedeki en iyi 5 okul arasına girecek düzeydedir.
12 Eylül 1980’de ABD’nin emriyle darbe yaparak yönetimi ele geçiren sahte milliyetçi askerlerin hazırladığı Anayasa; memurların siyasi partilerde olmasını yasakladı. İşçilere ise bu hak verildi. Ülkenin eğitim seviyesi en yüksek olan memur kitlesi politikaya sokulmayınca ortalık perdeci, nakliyeci, müteahhit, semerci, taşra avukatı, emlakçı, kabzımal tayfasına kaldı. Adını yazmaktan aciz, diplomasız, hiçbir konuda uzman olmayan kişiler belediye meclislerine seçilerek şehrin imarı, inşası, planlanması ile ilgili kararları alıyorlar. Dirayetleri, bilgileri, sözleri sıfır seviyesinde olduğu için kürsüye su şişesi yahut çeşitli eşyalar atan utandırıcı, sıfır tipler de çıkabildi…
İlçeleri, kentleri, ülkeyi idare eden seçilmiş ve atanmış kişilerin topluma rol modeli olması beklentimizdir. Dağlı çoban gibi vahşi söylemler, cıvık demeçler, lümpen davranışlar ülkemizi geri, aciz göstermekten başka bir işe yaramıyor. “Sağ” ve “sol” kavramları Fransız İhtilalinden sonra hayatımıza girdi. Krallık kaldırılıp demokrasiye (demos kratos, halk egemenliği) geçildi. Çeşitli illerden seçilen vekillerin, üstü başı dökük, fakir olanları Paris’teki Meclisin sol tarafına oturdular. Şişman, lüks giyimli, ağzı purolu kodaman tipler ise Meclisin sağ tarafında oturdular. Sol ve sağ kavramları ilerleyen yıllarda “solcu, radikal solcu, liberal solcu, sosyal demokrat, sosyalist, komünist”, “sağcı, milliyetçi sağcı, muhafazakâr sağcı, ırkçı sağcı, faşist” gibi dallara ayrıldı.
Türk toplumu çoğunlukla merkez sağ ve merkez (ılımlı) sol partilere oy veren yapıda. Bu durum 1950 yılından beri hiç değişmedi. Halkımızın büyükçe bir dilimi sermayenin, egemenlerin, patronların, sarı sendikaların, aşiret reislerinin, feodal beylerin, mütegallibenin, din istismarcılarının temsilcisi olan partilere oy veriyor. Sonra da “Açız, fakiriz, evimiz yok, ilacımız yok, maaşımız az, tatile gidemiyoruz, işimiz yok, sömürülüyoruz” diye ağlaşıyor. Dar gelirli, emeğiyle yaşayan insanların haklarını savunduğunu iddia eden partilerimiz de maalesef bu noktadan çok uzaktalar. Bunların çatıları, zirveleri de oligarşinin, tarikatların, aşiretlerin, ağaların, uluslararası çete şirketlerin acentelerinin temsilcilerinin elinden pek kurtulabilmiş değil…
Sıradan insanlar başhekim, vali, mühendis, teknisyen olmak için girişimde bulunmazlar. Ancak iş siyasete gelince birçoğu adaylık kuyruğuna girer. Her gün fikir değiştiren, ülke çıkarlarını savunmayan, sadece akraba-i taallukatın köşeyi dönmesi için çalışan kifayetsiz siyaset eşrafından bunaldık artık.
Sürekli olarak zikzaklar çizen, tükürdüğünü yalayan, imzasını inkar eden siyaset tüccarlarının yok olacağı günler yakın görünüyor…