MUSTAFA DEVERENLİ...
Mustafa Deverenli…
55 yaşındayım. 10 yaşımdan beri severek yaptığım bir tek uğraşım (hobim) var: Okumak. Bana, bütün yazarları, gazetecileri, aydınları / münevverleri / entelektüelleri sorun... Bilmiyorsam da araştırır size iletirim.
Bazı insanlar; futbolu, bazıları avcılığı, bazıları kahvehane oyunlarını, bazıları magazin çarçurlarını takip etmeyi / icra etmeyi sever. Bunların hiçbirisi “ilgi” dairemde değil. Kütüphaneleri, kitaplıkları, kitap satıcılarını daha çok severim.
2 yıldır Ankara’da çalışıyorum. Bulduğum her fırsatta Kızılay’a gidip orada bulunan devasa kitap satış dükkanlarında saatlerce oturur, yayınları karıştırırım…
Ne yazık ki “dar çevremde” kitaplarla, dergilerle, gazetelerle ilgili insan kitlesi binde 1 bile değil. İkamet ettiğim İhsaniye Mahallesinin Çeşmeli Sokağına çıktığımda kültürel konuları hasbihal edebileceğim bir kişi bile bulamıyorum.
32 yıl MEB bünyesinde, 10 farklı okulda çalıştım. Çok net ifade edebilirim kendini “öğretmen” olarak tanımlayan kişilerin yüzde 99’unun kültürle, bilgiyle, ilimle, bilimle, felsefeyle, kitapla zerre ilgisi yoktur.
Bolu Kıbrıscıklıyım. Elektrik, elektronik, bilgisayar ile ilgili tamir bakım işleri yaptığımdan, son 35 yılda bu şehirdeki 3000 civarı eve girip çıkmışlığım var. Bunların yüzde 99,9’unda “gerçek kitap” bulunan bir raf, dolap göremedim.
Bilgiden, bilimden, akıldan, sanattan, felsefeden, etikten uzak bir yaşam sürmekte olduğumuzu görüyorum.
Çevremdeki bazı insanlar lise seviyesindeki evlatlarının ne okuması gerektiğini sorarlar. Ben de onlara “Evinizde kitaplık var mı, gazete alıyor musunuz, takip ettiğiniz dergi var mı, evladınız kütüphaneye gidiyor mu vb.” diye soruyorum. Hepsine “Hayır” cevabı gelince sözü yuvarlayıp “Evladınıza başarılar” dilerim diyorum. Aslında söylemek istediğim şudur: “Evladınız bir şey olur ama dünyaya faydalı bir kişi olamaz…”
Sözü fazla uzattım. İlk ve ortaokulu Türkiye’nin en horlanmış, itilmiş, kakılmış, dışlanmış, yok sayılmış, memurların sürgün yeri olarak görülmüş, kıraç, endüstriden uzak 5-10 ilçesinden biri olan Kıbrıscık’ta okudum. Mustafa Deverenli Bey çocukluk arkadaşımdır. Kendisini 45 yıldır tanırım. Bugüne kadar her çalışmasını hayranlıkla, imrenerek, takdir ederek takip ettim.
2020 yılında “Rol Modeli İnsanlar” adıyla mütevazı bir kitap yazıp yayınladım. Son 3 yılda binlerce satılan bu esere Mustafa’yı da eklemek için çok düşündüm. Ancak, “Kendi hemşehrisini yağlıyor” derler diye vazgeçtim.
Türkiye’nin birçok yerinde görev yaptım. “Kıbrıscıklıyım” dediğimde kendini aydın/bilge zanneden birçok sığır “Haa, şu Komünistin bol olduğu yerdensiniz” türü şeyler zırvalamışlardır.
2023 yılı itibariyle Bolu’da yaşayan 150 bin civarı insana da “Kıbrıscık hakkında ne düşünüyorsunuz” diye sorsanız çoğunluk aşağılayıcı, düşük görücü, yok sayıcı şeyler söyleyeceklerdir.
Kıbrıscık ilçesi son 40-50 yılda bilerek eritilmiş, göçe zorlanmıştır. Buralı olan, dünya üzerinde yaşayan hemşehrilerimizin toplam nüfusu 80 bin civarındadır. Yani Türkiye’deki 1000 kişiden 1’i Kıbrıscıklıdır.
Ne kadar yok sayılırsak sayılalım Kıbrıscıklılar Google’dan Mercedes’e kadar dünyanın en saygın marka şirketlerinde bile iş bulabilmektedir.
Mustafa Deverenli Bey bu ülkenin az sayıdaki değerli, kaliteli, vizyon sahibi, üretici, projeci, araştırmacı, liyakatli, fakirin dertlerini bilen nadir insanlardandır. Kendisi bakan, milletvekili, belediye başkanı, vali, büyükelçi gibi görevleri en iyi şekilde icra edebilecek yeteneklere sahiptir. Hangi partiden aday olursa olsun, kendisine kefilim.
Bu topraklarda çok nitelikli insanlar en kısa sürede yok edilir. Ama, o asla pes edecek bir mizaçta değildir.
İyi insanları vefat ettikten sonra halka tanıtmanın, övmenin bir anlamı yoktur. Doğru olan, sağken insanlara layık olduğu değeri vermektir.