Kahve sadece bizim kültürümüzde değil dünyanın pek çok ülkesinde sevilen, değer verilen önemli bir içecek olarak tarihteki yerini almış. Günlük yaşamın ve sosyal hayatın bir parçası olmuş. Geçmişten bugüne nesiller boyunca yaşatılan gelenekleri, toplumsal hayata etkileri, tüm ritüel ve seremonileriyle kültürel mirasımız kahveye sahip olduğumuz için çok şanslıyız. 1517’de kahvenin Osmanlı topraklarına Yemen Valisi Özdemir Paşa ile girişi ve saraya dahil oluşu, kahvenin kültür ve tarih mirası kabul edilişinin başlangıcı olduğunu söyleyebiliriz.
HABER:ELİF ŞENTÜRK
- yüzyılda keşfedilen, sonrasında Şazeli sayesinde 13. yüzyılda içilmeye başlanan, pek çok kültüre ve yaşama etki etmiş sihirli bir içecektir kahve. Etiyopya – Somali topraklarında yöreye özgü kahve seremonileri ile içimi bir tören gibidir. Başlangıcında yenen çiğ çekirdeğinden tutun da yapılış, sunum ve içim ritüellerine kadar her aşaması hem kahveye hem de onu sunan kişiye saygının ifadesidir.
DÜNYADA AÇILAN İLK KAHVEHANE
1517’de kahvenin Osmanlı topraklarına Yemen Valisi Özdemir Paşa ile girişi ve saraya dahil oluşu, kahvenin kültür ve tarih mirası kabul edilişinin başlangıcı olduğunu söyleyebiliriz. Önceleri sarayda padişahlara ve konuklara ikram ediliyordu. 1554 yılında dünyada açılan ilk kahvehane unvanı ile İstanbul Tahtakale’deki Kivahan, sosyal hayatı etkilemeye başladı. O dönemlerde kısa zaman içinde yayılan ve sayıları yüzlerle ifade edilen kahvehaneler kendi alt türlerini yaratarak insanların sosyalleşme mekânları haline geldi. Sonrasında bu gelenek evlerin içinde devam etti.
KAHVE YEMEN’DEN GELİR
- ve 17. yüzyıllar arası kahvenin saraydaki ve halk arasındaki yerine baktığımızda, dönemin kültür yapısına ne denli etki ettiğini görüyoruz. Kahve, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı’ya gelişi ile beraber çok kısa sürede popüler oldu. Padişaha üç kişi ile yapılan sunum belli ritüelleri içinde barındırıyordu. Kahvesi, suyu, stilleri, fincanları ve güğümleri ile başlı başına bir seremoniydi kahve sunumu. O dönemlerde kahve reçel ve lokumlarla tatlandırılır, sade olarak sunulurdu. Öncesinde su ile ağız temizlenir, sonra tatlılarla tatlandırılarak kahve içilir, en üst düzey aromalar alınırdı. İçilen kahveler Yemen’den gelirdi yani “Kahve Yemen’den gelir” sözü o dönemlere dayanıyor. Misafirlere de padişahın huzuruna çıkmadan önce ayrı bir ağırlama odasında “Gülbahar Sahan” adı verilen tabaktan yine lokumlar ile kahve sunulurdu.
KENDİ İÇİNDE YAZILMAMIŞ RİTÜEL VE KURALLARI VARDI
Hürrem Sultan bir kahve âşığıydı. Gelini Nurbanu Sultan kahvenin Avrupa’ya yayılmasında büyük rol oynamış tarihi karakterlerdendi. Aslen Venedikli olan, gerçek adıyla Cecillia Venier-Baffo, Hürrem Sultan’ın dikkatini çekerek saraya aldığı ve oğlu II. Selim’in eşi olan önemli bir isim. Güzelliğinin yanı sıra o dönem İstanbul ticaretinin içinde başı çeken Venedikli tüccarlarla anlaşıp kahvenin Venedik’e geçişinde rol oynadı. Kahvenin Osmanlı-Türk kültürüne etkileri kahvehanelerin açılması ile devam etti. Halk arasında kişilerin mertebe ve statülerine göre mahalle kahvehaneleri, semai kahvehaneleri, tulumbacı kahvehaneleri, esnaf kahvehaneleri, Yeniçeri kahvehaneleri gibi kahvehanelerin alt türleri de oluşmaya başladı. Hepsinin kendi içinde yazılmamış ritüel ve kuralları vardı. Kahve anlatmakla bitmeyecek bir kültür yapısını oluştururken dünyada hiçbir dilde olmayan kahve ile türemiş kelimeleri de günlük yaşantımıza dahil etti. Kahvaltı, ‘kahve-altı’ndan türemiş bir öğün ismini oluştururken, kahverengi renk olarak hayatımızda yerini aldı.