Bolu Kadın Platformu olarak bir açıklama yapan Eğitim Sen Bolu Şube Başkanı Zehra Kulalı Gezici, istismara, şiddete, tecavüze ve tacize hayır, ayrıca herkesi İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaya, sözleşmenin ve 6284 sayılı yasanın etkin bir şekilde uygulanması için mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz açıklamasında bulundu.
Haber: Kasım Şahin
Akşam saatlerinde İzzet Baysal Anıtı önünde bir araya gelen Kadın Platformu üyeleri sloganlar atarak pankartlar açarak, kadına yönelik her türlü şiddet olaylarını protesto ettiler. Platform adına bir açıklama yapan Eğitim Sen Bolu Şube Başkanı Zehra Kulalı Gezici şunları söyledi; Ülkemizde son yıllarda kadınlara ve çocuklara yönelik artan şiddet, taciz, tecavüz ve istismar suçları devlete daha fazla sorumluluk yüklerken siyasal iktidar mevcut sorumlulukların gerektirdiklerini yapmak yerine var olan yükümlülüklerinden de kurtulmak derdine girmiştir. Son günlerde İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline dair yürütülen tartışmalar ve istismara af getiren yasal düzenleme girişimleri Türkiye’yi her geçen gün kadın ve çocukların yaşamı için daha da tehlikeli bir ülke haline getirmektedir.
AKP’nin 18 yıllık iktidarında kadına yönelik şiddetin %1400’lerde artış göstermesi, sadece 2019 yılında 18.623 çocuğun cinsel istismara maruz bırakılması, iktidarın ideolojik yaklaşımından bağımsız görülemez. Bizzat Diyanet işleri Başkanın İstanbul Sözleşmesi üzerinden başlattığı tartışma, daha sonra radikal tarikat ve cemaatlerin yarattığı basınç, kadının kamusal alanda yaşam hakkını, eşit yurttaşlığını, hak ve özgürlüklerini tehdit eden Siyasal İslam rejiminin kurumsallaşması talebinden başka bir şey değildir.
Hedef haline getirdikleri İstanbul sözleşmesinde yer alan toplumsal cinsiyet eşitliği kavramına yönelik, en üst perdeden ifade edilen; ’kadın, erkek eşit olur mu? Fıtrata aykırıdır’ ifadesi, kadının kamusal alanda varlığını tehdit eden, kadını sadece aile içerisinde ‘’makbul’’ sınırlarda tutan ve erkek üzerinden tanımlayan, kadın erkek eşitliğini iktidarı için tehlike olarak göre ideojinin tezahürüdür. Dindar ve kindar nesil yetiştirme hevesiyle çocukların geleceğini dini vakıflara, cemaatlere emanet eden iktidar anlayışının, sadece kadın ve çocuklar için değil tüm toplum ve ülkenin geleceği için nasıl bir tehdit oluşturduğunu en acı şekilde tecrübe ettik.
Aynı anlayışla kadının hukukla, kanunla oluşturulmuş yurttaş kimliğini, hak ve özgürlüklerini yok sayan ve kadınların yaşam hakkına kast eden yasal düzenlemelerde ısrar edildikçe, cezasızlık politikasından ve iktidarın kadın düşmanlığından cesaret alan erkek failler her gün en az üç kadını katletmeye devam ediyorlar. İsimler değişse de hikayeler hiç değişmiyor. Siyasal iktidarın, tarikat ve cemaatlerin, fesh etmeyi tartıştığı İstanbul Sözleşmesi’nin gereklikleri uygulanmış olsaydı kaybettiğimiz binlerce kadın bugün hayatta olacaktı. Şiddeti önlemenin en önemli yolu önleyici politikaları hayata geçirmektir. İstanbul Sözleşmesinin gerekleri uygulansaydı, toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi hayata geçseydi binlerce kadın ve çocuk her türlü şiddete uğrayıp katledilmeyecek, bir çocuktan tecavüzcü katil yaratan karanlık olmayacaktı. İstanbul Sözleşmesinin gerekleri uygulansaydı tüm toplum korunacak, fail ve maktuller en aza inecekti.
Kadın katliamı yaşanan ülkede eğitim müfredatı; toplumun ihtiyaçları, evrensel ahlak değerleri, akıl ve bilim esas alınarak değil, yandaş basının ve cemaatlerin talimatlarıyla oluşturuluyor. Milli Eğitim Bakanlığı 2 saatte müfredatın her alanından toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimini kaldırıyor. Sadece başsağlığı mesajları yayınlayan, önleyici mekanizmalar oluşturmayı ve kadın erkek eşitliğini sağlayan politikalar üretmeyi reddeden, toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı yok edilirken en ufak bir itiraz geliştirmeyen Aile Çalışma ve Sosyal Hizmet Bakanlığı biz kadınların yaşamını koruyamaz, koruyamayacağı da ortadır. İstismar, taciz, tecavüz ve kadına yönelik her tür şiddetin faillerine etkili yaptırımlar uygulanması gerekirken, tecavüze gerekçe üretmeye, aklamaya çalışan zihniyet şimdi de 6284 sayılı kadına karşı şiddetin önlenmesi ve ailenin korunmasının da teminatı olan İstanbul Sözleşmesini kaldırarak kadın katliamına davetiye hazırlıyor.
Biz önümüze konan bu tartışmayı, son günlerde ortaya attıkları hilafet, harf devrimi, harem güzellemeleri tartışmalarından farklı görmüyoruz. Çünkü bunların hepsi aynı odaklar tarafından yürütülmektedir. Laik yaşamı hedefe koyan ve kamusal alanı dini buyruklarla yönetme heveslilerine sesleniyoruz; çocuk istismarını, kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüzü yaratan ve meşrulaştıran köhne zihniyetinizi tanıyoruz. Sadece yaşamlarımızı ve haklarımızı değil, bu ülkenin eşit, özgür ve onurlu bir geleceğini de savunuyoruz.
Bolu Kadın Platformu olarak yaşamlarımızdan ve haklarımızdan vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha haykırıyoruz. Eşit ve özgür bir yaşam için kadın dayanışmasından güç alarak örgütlü mücadelemize ısrarla devam edeceğiz. Eşit, Özgür ve Laik bir yaşamdan yana olan herkesi İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaya, sözleşmenin ve 6284 sayılı yasanın etkin bir şekilde uygulanması için mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.